Diyojen, M.Ö. 4. yüzyılda yaşamış Kinik filozof olup, sade yaşamı, alaycı zekası ve toplumsal kurallara meydan okuyan tavrıyla tanınır. Sinop’ta doğmuş, daha sonra Atina’ya yerleşerek gösterişsizliğe, doğallığa ve bireysel özgürlüğe dayalı bir yaşam sürmüştür. Sahip olunan şeylerin insanı köleleştirdiğine inanır, ihtiyaçları en aza indirmenin erdemli bir yaşamın anahtarı olduğunu savunurdu. Sembol haline gelen fıçıda yaşaması, gündüz elinde fenerle “insan araması” ya da Büyük İskender’e “Gölge etme” demesi gibi anlatılar, onun düşünce biçimini yansıtır. - ChatGPT
Amatör olarak felsefeyle ilgilenen ve bu konuda fırsat buldukça okumalar yapan biri olarak felsefeye derinlemesine değil, ama içimde bir merakla yaklaşıyorum. Bana felsefeyi sevdiren şey bu okumalarda karşıma çıkan profesyonel, detaylı bilgiler değil. Gerçeği söylemem gerekirse işin bu tarafı benim için çoğu zaman sıkıcı da oluyor. Detaylara girdiğimde bir süre sonra tükettiğim içerik her neyse konsantrasyonumun kaybolmasına ve sıkılmama neden oluyor. Ama felsefenin benim için güzel yanı şu: Bazen öyle bir an geliyorki bir cümle, bir karakter, bir hikaye gelip içimde çok büyük bir yankı buluyor. İşte Diyojen, bana bu duyguyu en çok hissettiren filozoflardan biri. Bu nedenle felsefe ile ilgili bu bölümün ilk yazısına onunla başlamak istedim. Her ne kadar Diyojen’e gelene kadar felsefe yazıları serisine başlayabileceğim çok daha popüler, daha iyi bildiğim filozoflar olsa da Diyojen’in yaşama biçimi ve susarak söyledikleri beni çok etkilediği için ilk yazımda ondan bahsetmeye karar verdim.
Bu ve bundan sonraki felsefe ile ilgili yazılarımda okudugum kitaplardan aldığım notları, altını çizdiğim kavram ve cümleleri değiştirmeden çok fazla alıntılayarak kullanacağım. Bazılarına referans verebileceğim ancak bazıları sadece not defterimde olduğu için maalesef referanssız kalacak. İtalik (eğik) yazıların tamamı alıntıdır…
Bazı insanlar yaşadıkları çağı reddederek öne çıkar. Onlar toplumun dayattığı ne varsa tersine yürür. Dışarıdan deli, içten hakikatle tanışıktırlar. Diyojen, işte böyle bir adamdı. Fıçısında yaşayan, hiçbir otoriteye boyun eğmeyen, gösterişin her türlüsüne karşı bir filozof. En çok da kendine yalan söylemeyen bir yaşamın peşindeydi. Konforu değil, hakikati arıyordu. Giydiği bez parçası, içinde yaşadığı fıçı. Her biri birer semboldü ama o, hiçbir sembolün kölesi değildi. O, fenerle insan arıyordu. Ama öyle sokakta yürüyen değil, içindeki gerçekle var olan bir insan. Yani dürüst, sahici, yapay değil, hesaplı değil. Sade ve gerçek bir insan.
Diyojen’in ününü duyan Büyük İskender bir gün karşısına geldi. Kısa bir muhabbet sonrası İskender Diyojen’e hayran olmuştu ve dedi ki: “Benden ne dilersen dile.”
Diyojen cevap verdi: “Gölge etme, başka ihsan istemem.”
Bu cevap, sadece bir filozofun değil, özgürlüğü içselleştirmiş bir ruhun sesiydi. Çünkü özgürlük onun için başkalarına muhtaç olmamak değil, başkalarının beklentilerine göre yaşamak zorunda kalmamaktı.
“Gündüz vakti elinde fenerle ne yapıyorsun?” dediklerinde, “İnsan arıyorum.” derdi. O fenerle gezdiği sokaklar, onun yalnızlığının değil, insanlıktan umudunun dışa vurumuydu. Dürüst, içten, maskesiz bir insan arıyordu. Belki bulamadı ama aradığı şeyin kendisi bile bir mirastı.
İnsanların zenginliğe tapındığı bir çağda, hiçbir şeye sahip olmamayı bir güç olarak görüyordu. Çünkü onun gözünde mülkiyet, bir tür zincirdi. Sahip olduğun her şey, seni de sahiplenirdi.
Kinik felsefenin temelinde, köpek gibi sade, içgüdüsel, samimi yaşamak vardır. Diyojen bu yüzden köpekle anılmıştır. Oysa bu, küçültücü değil, yüceltici bir semboldü onun için. Çünkü köpekler yalan söylemez, kendilerini gizlemez, doğaya karşı gelmezler diye düşünürdü.
Büyük İskender ona, “Ben İskender olmasaydım, Diyojen olmak isterdim,” dediğinde, Diyojen’in cevabı “Ben de Diyojen olmasaydım, Diyojen olmak isterdim.” olmuştu. Kendisi olmak ona yetiyordu. Ne olmak istiyorsun değil, kim olduğunu kabul ediyor musun? Asıl mesele buydu onun için.
Bana göre Diyojen’in felsefesi temelde tek bir soruya cevap arıyordu: “Gerçekten yaşıyor musun, yoksa yalnızca uyum mu sağlıyorsun?”
Ben cevaplayamıyorum henüz. Ama bu soruyu duymak ve ara ara hatırlamak bile insana iyi gelebiliyor…
Sevgiler,
Çağan
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Bu gönderi ve “Trading & Life” platformu herkese açıktır, paylaşıp bu platformu destekleyebilir ve yeni içeriklerden haberdar olmak için ücretsiz abone olabilirsiniz...”
Yine çok güzel döktürmüşsün Çağan beycim ellerine sağlık. Okuyunca aklıma şu dizeler geldi benim de ;
Hz Mevlana derki ;Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken,sen hiç ol…Menzilin yokluk olsun.İnsanın çömlekten farkı olmamalı,nasıl ki çömleği ayakta tutan dışındaki biçim değil,içindeki boşluk ise,insanı ayakta tutanda benlik zannı değil hiç’lik bilincidir…
Çok güzel bir seri başlıyor gibi hissediyorum.